” Ses kendine özgü bir varlık. Sesin fotoğrafını çekemezsin. Sesi hatırladığımız zaman, direk kafamızın içinde duyarız. Ses, zamanın kendisi. Bu film, dinleme, yazma ve düşünme tarzımı değiştirdi. Bu film her şeyi değiştirdi.”
Bu sözler Sound of Metal’in yönetmeni Darius Marder’a ait. 2012’de vizyona giren Place Beyond The Pines filminin senaryosunu filmin yönetmeni Derek Cianfrance ile beraber yazan Marder için Sound of Metal, kendi ailesinde de yer alan duyma engeli ile bir bağ kurmak amacıyla başladığı bir proje olmuş. Başrollerini Riz Ahmed ve Olivia Cooke’un paylaştığı yapımın seyirciyi kolayca içine çeken bir senaryosu var.
Altı Oscar adaylığı, dört Bafta adaylığı da dahil ödül sezonuna net bir ağırlık koyan, bir Amazon Prime’ın dağıtımcısı olduğu Sound of Metal, bir konser sırasında bir anda duyma yetisini kaybeden Ruben’in öyküsünü anlatıyor. Riz Ahmed’in can verdiği, eski bir bağımlı olan Ruben bir rock grubunda bateristtir. Bir konser sırasında Ruben duyma yetisini yitirir. Durumu çözmek için gittiği doktor ona duyma özelliğini hızla kaybetmeye başladığını söyler. Lou ile olan yaşam tarzını, karavanını her şeyini kaybetme riski vardır artık. Doktor durumunu düzeltebilecek bir implanttan ve bu implantlar için gereken ameliyattan bahseder. Ruben bu ameliyatı olmak için gereken parayı toplayana kadar konserlere devam etmek istese de grubun solisti de olan kız arkadaşı Lou’nun zorlaması ile bir dönem bağımlılık yaşamış duyma engelli insanlara yardım amaçlı kurulmuş olan bir topluluğa dahil olur. Bu topluluğu duyma yetisini Vietnam Savaşı sırasında kaybetmiş eski bir alkolik olan Joe yönetmektedir. Bu topluluğa alışma sürecinde ilk olarak Ruben’in öfkesine tanık oluruz. Duygularını ifade edemez, yazarak ifade etmesi istendiğinde ise öfkesini kahveden ve donuttan çıkartır ancak gün geçtikçe giderek uyum sağlamaya başlar. Duyma engelli çocuklar iletişim kurar, daha da sakinleşir. Tam bu sırada kız arkadaşının tek başına vermeye çalıştığı konserleri görür ve onun kendisine ihtiyacı olduğunu düşünerek karavanı, bateri seti dahil her şeyi satar ve ameliyat için gereken parayı sonunda biriktirir. Ameliyat sonrasında iyileşene kadar kalmak için topluluğa geri döner ancak orada artık istenmez. Filmin en vurucu anlarından biri olan bu sahnede Joe, engelin yok edilmesi gereken bir şey olmadığını, kabullenilmesi, yaşama dahil edilen bir özelliği olduğunu söyleyerek Ruben’e artık orada yaşayamayacağını söyler. İyileşene kadar geçen süreyi otellerde geçiren Ruben, implantların açılması için son randevusuna gittiğinde büyük bir hüsran yaşar. Eskisi gibi değil, çok karmaşık bir şekilde ve düşük seviyede duyabilmektedir sadece. Tek umudu da ellerinden kayıp gitmiştir ve artık bunun bir geri dönüşü yoktur. Ya hayatının geri kalanına bu şekilde devam edecektir ya da implantları kapatıp tam bir sessizlik içinde yaşayacaktır.
Ruben en sonunda kız arkadaşına geri döner ancak geri döndüğünde hiçbir şey bıraktığı gibi değildir. Kız arkadaşı daha mutludur, uzun süredir konuşmadığı babası ile arasını düzeltmiştir, problemlerinin üstünden gelmiştir. Ruben artık eski yaşamlarına geri dönmenin imkansız olduğunu anlar. Sabah evden çıkıp kendisini meydanda bulduğunda etrafındaki tüm seslerin beynine dolaşmasından rahatsız olur ve implantları susturur. İşte tam o anda, o mutlak sessizliğin içinde huzuru bulur.
Filmin alt metninde ilerleyen bağımlılık meselesi sadece maddeler üzerinden değil, bazı duygulara ve isteklere bağımlılık yönünden de işlenmiş. Ruben’in değişime direnen ruh hali, iyileşme ve eski hayatına dönme isteğine yönelik olan bağımlılığı ve bu bağımlılığın onu geri dönülemez bir yola yönlendirmesi alt metindeki bağımlılık teması ile keskin bir uyum yakalamış. Ruben’in istediği müziğine geri dönmekten çok eski hayatı hep eskiye dönmek isteyişi ve müziğine geri dönmeyi başarırsa karavanında yaşadığı eski hayatına geri döneceğine inanıyor. Bu nedenle ileri gidemiyor. Geçmişe takılıp kalışı yüzünden, filmin sonunda Lou ile tekrar kavuştuğunda ona hayatta bir amaç bulmaktan bahsederken kampta sonunda mutlu olmayı öğrendiğini, anlam bulduğunu fark edemiyor.
Ruben’in ilk gittiği doktor daha sakin bir tavırla karşılarken, duyma yetisinin artık hiçbir zaman eskisi gibi olamayacağını söylerken, Ruben’in toplulukta yaşarken ameliyat olmaya karar vermesi Sound of Metal’in en yıkıcı anılarından birine götürüyor. Ameliyat sonrası implantların açıldığı anda Ruben’in implantlarla bile çok zor ve karışık duyacağını fark ettiği an, Ruben’in fark ettiği andaki yıkılışının sarsıcılığı, ameliyatı yapan doktorun ameliyat öncesi Ruben’e bundan sonra ancak bu seviyede duyabileceğini söylemeyişi, o ameliyatı olabilmek için evi olarak gördüğü karavanı, baterisi dahil her şeyini satmış oluşu bir araya gelerek üzerimize bir ağırlık gibi çöküyor.
Gereksiz hassasiyete düşmeden ve ajitasyona başvurmadan öyküsünü anlatan bir film var karşımızda. En önemlisi Sound of Metal karakterlerin duyma engelli olması ile ilgilenmiyor. Asıl odak konusu, karakterlerin bu özelliklerinin doğallığını kabullenme süreci. Duyma engelini dramatize etmeden Ruben’in verdiği mücadelenin gerçekçiliğini bize yansıtıyor. Karakterlerin psikolojisinin yanı sıra biz izleyicinin psikolojisini de işliyor. Kimi zaman hayatın karşımıza çıkartabileceği engelleri nasıl karşılayacağımız konusunda tahminler yaparız. Ancak başımıza gerçekten geldiğinde hiçbir şey tahminlere göre gitmez. Filmin bize hatırlattığı şeylerden biri de bu durumun her an hepimizin başına gelebileceği. Tıpkı Ruben’in bir konser öncesi hazırlığı sırasında başına geldiği gibi.
Baş karakterimiz en sonunda önyargılı olduğu, reddettiği, üstesinden gelemediği her açmazı bir şekilde kırmayı, hayat ile yüzleşmeyi başarıyor. Bunu kaydırakta geçen, ritmi hissetme sahnesiyle ve finaldeki muhteşem kilise çanı sahnesi ile veriyor.
Filmin ses dizaynına da ayrı bir paragraf açmamız gerekiyor. Karakterlerin kulaklarından, duydukları sesler üzerinden bir anlatım dili kurulmuş adeta. Duydukları mutlak sessizliğe ortak oluyoruz kimi zaman, hissettikleri ritimleri hissediyoruz. Ruben’in ameliyat sonrası duyduğu sesin metalik bir tona sahip oluşu, en son sahnede implantları çıkartmadan önce duyduğu sesin metalik bir tona dönüşümü, yuvarlak masadaki yemek sahneleri, çocukların Ruben ile gerçekleştirdikleri ritim eğitimine kadar tüm ses kurgusu muazzam.
Konserden sonra Ruben’i karavanında günlük rutinlerini gerçekleştirirken görürüz. Kahvesini içer, sporunu yapar. Tüm bu sahnelerde duyduğumuz tüm sesler rahatsız edici seviyede yüksektir. Ancak ileri ki sahnelerde Ruben ilk kez duyma yetisini yitirdiğinde biz de onunla beraber çevredeki sesler ile bağımızı yitiriyoruz. Karavana geri döndüğümüzde bir önceki sahnedekinin tam zıt yönünde her şey sessiz. Ses adeta bir karaktere bürünerek varlığı ya da yokluğu ile sahneyi dolduruyor.
Kimi zaman ise seyirci olarak dışarıdan bir kulak olarak konumlandırılıyoruz. Özellikle işitme engelliler okulunda geçen sahnelerde her şeye şahit oluyoruz. Ses dizaynının yanı sıra, anlatım dili olarak kullanılan görüntü yönetmenliğinin de çok başarılı olduğu bir film Sound of Metal.
Oyunculuklara gelirsek başroldeki Riz Ahmed muazzam. Pürüzsüz oyunculuğu ile karakterin öfkesini, çaresizliğini, ne yapmak istediği konusunda yaşadığı kafa karışıklığını muazzam yansıtmış. Eni İyi Erkek Oyuncu kategorisinde Oscar adaylığı aldı ancak o ödülün sahibi bu sene muhtemelen Chadwick Boseman olacak. Vietnam Savaşı’nda sağır olan, sonrasında alkolizm ile kendi hayatını altüst eden bir savaş sonrası travması yaşayan Joe karakterine can veren Paul Raci de çok iyi iş çıkartmış. Gerçek hayatta anne ve babası duyma engelli olan Raci’nin aldığı Oscar adaylığı da bu performansı taçlandırmış oldu. Ayrıca Olivia Cooke da kısa süreli ekran süresiyle de olsa Lou karakterinin yaşadığı karakter değişimini pürüzsüz bir şekilde vermiş.
Ana kadro dışında filmin büyük bölümünde izlediğimiz duyma engelli karakterlerin gerçek kişiler arasından oyuncu kadrosuna dahil edildiğini belirtelim. Bu sayede filmin gerçeklik duygusu bir kaç seviye yükselmiş. Yönetmen Darius Marder tüm bu oyuncu seçimlerinin duyma engelli bireylerin dünyasını gerçekçi biçimde yansıtmak adına yapıldığını belirtiyor.
Sinema yönünden zayıf geçen 2020’de çıkan en iyi filmlerden biri olan Sound of Metal, duyma yetisini kaybetmiş bir müzisyenin hikayesini anlatmaktan da öte hayatına sıfırdan başlamak zorunda olan bir insanı merkezine alarak, yaşamdaki iletişim sorunlarını, engel olarak atfedilenlerin aslında ne olduğunu ve değişimin kaçınılmazlığını gözler önüne seriyor.