Kornél Mundruczó’nun dünya prömiyerini Venedik’te yaptıktan sonra pek çok festivale konuk olan son filmi Pieces of a Woman, Venedik Film Festivali’nden en iyi adın oyuncu ödülüyle döndükten sonra şimdi de Oscar’da en iyi kadın oyuncu ödülüne aday.

Film, evde doğum sırasında bebekleri ölünce bu üzücü olayla nasıl başa çıkacaklarını bilemeyen ve evlilikleri dağılma noktasına gelen genç bir çiftin hikayesi. Sean (Shia LaBeouf) bu trajik olayın etkisiyle yavaş yavaş kontrolü kaybetmeye başlarken, Martha (Vanessa Kirby) daha farklı bir matem havasına giriyor, partilere gidiyor, çocuk odasını hemen dağıtıyor ve bebeğini bilimsel çalışmalara bağışlamak istiyor. Evde doğumu gerçekleştiren ebenin (Molly Parker) taksirle insan öldürme suçuyla yargılanması ise bu üzücü kayba farklı bir boyut kazandırıyor ve hikayeyi farklı bir boyuta taşıyor. Çünkü Martha’nın açılan davada nerede duracağını bilmesi için bu trajediyle bir şekilde başa çıkıp, yaşananlara dönüp bakması kendisi ve yaşananlar ile yüzleşmesi gerekiyor. Suçlayacak birini bulamamanın yarattığı boşluğun karakterler üzerindeki tahribatını anlaşılması, bir süre sonra üstü kapalı şekilde de olsa bebeğini kaybeden kadının suçlanması, acısını kendi içinde yaşadığı için başkaları tarafından yargılanması, “başkaları ne düşünür” kaygısıyla ses çıkarması yönünde bir beklentinin oluşması; kişisel deneyimden güç alan bu zekice dokunuşlara örnek gösterilebilir.

Çocuğunu kaybeden bir ailenin yas sürecine odaklanan Pieces of a Woman’ da neredeyse sanki gerçekten doğum oluyormuş gibi doğum sahnesine şahit oluyoruz. Üstelik kamera anne, baba, ebe ve bebek dışında hiçbir yere odaklanmıyor. Bu neredeyse 23-24 dakikalık sekans benim için unutulmaz doğum sahnelerinden biriydi denilebilir. Evde, bir anne adayının zorluklarını, en azından yalnızca fiziksel tarafıyla gözlemliyoruz. Vanessa Kirby bir bebeğin evde doğumunu tüm sancısıyla gözler önüne seriyor. Venedik’te neden ödül aldığını çok net görüyoruz. Eşi olan Sean’ın (Shia LaBeouf) ise heyecanlı, gergin, eşi ve çocuğu için endişelenen bir babanın gerçekliğini tüm benliği ile koymuş. Doğumdan kısa bir süre sonra ise trajedinin yıkıcı gücü başlıyor. Film bu acı kayıp sonucunda ikilinin ve çevresindekilerin hayatları üzerine odaklanıyor.

Filmin başındaki neredeyse yarım saat süren sekans o kadar etkileyiciydi ki filmin geri kalanı biraz sönük kaldı bence. Martha ile Sean doğum esnasında ne kadar mükemmel bir çift olarak görülseler de yaşanan trajedi sonrasında bu durum tamamen tersine dönüyor. Lakin çiftin arasındaki kopuş çok ani ve elle tutulur bir sebep olmadan oluyor. Zira çocuk sahibi olarak ilişkilerini daha da kenetlemeye karar vermiş bir çiftin nasıl bu kadar çabuk yenik düştüklerini anlamak mümkün değil. Aslında bu anlamda çiftin ilişkisini hiçbir sebep yokken birden bire yıkılan köprü gibi düşünebiliriz. Ki filmde bir sahnede Sean (Filmde bir köprü inşaatında çalışan bir işçisidir.), gördüğü bir köprü tablosu (Tacoma Köprüsü- Rezonans yüzünden her hangi bir fiziksel sebep olmaksızın yıkıldı) üzerinden bunun nasıl gerçekleşebileceğini detaylıca anlatıyor. Senarist Kata Wéber, bu sahne ile ikilinin ayrılık süreciyle ilgili bir sebep isteyenlere, ilişkiler sebepsiz yere bitebilir mesajı da vermek istemiş olabilir. Lakin işte insan sebep görmeden edemiyor. Film boyunca Sean’ın çalıştığı iki ucu birleşmemiş köprünün ara ara gösterilmesi ve ikili arasındaki tüm iplerin koptuğu zaman köprünün tamamlanması, Martha ve Sean’ın köprülerinin hiç birleşmediğini ve bu ayrılığın eksik olanı tamamladığı sonucunu çıkarmamıza sebep olabilir.
***Çok Önemli Not!***Kitlesel tepkiler, eleştiriler, övgü ya da sövgüler her zaman doğruyu yansıtmaz. Birçok insan hep bir ağızdan bir dizi, film ya da kitabı övdü ya da gömdü diye o işin gerçek karşılığının bu olduğu anlamına gelmez. İzlediğinizde ya da okuduğunuzda sizin de böyle hissedeceğiniz anlamına da gelmiyor. Kendi perspektifinize güvenin, bazen pek çok insanın alamadığı tadı, göremediği inceliği çok eleştirilen bir işten alabileceğimiz ihtimalini her zaman göz önünde tutmak gerekir. 🙂
