Game of Thrones da Tyrion Lannister karakteriyle izleyenlerden tam not alan Peter Dinklage ve Die Another Day, Gone Girl gibi yapımlardaki performansıyla isminden oldukça fazla söz ettiren Rosamund Pike Netflix’in 2020 yapımı I Care a Lot ile karşımıza çıktı.
Türkiye’de 19 Şubat itibariyle yayınlanan film ilk günden çoğu ülkede top 10 listesinde ilk üçte yer almayı başardı. Bana göre keyifli bir içerik olmuş. Kara-komedi temasıyla ilginç bir konuyu ele alan yapım çok sıkıcı değil lakin yürütme hızını 1,25x ya da 1,5x yapınca daha iyi geldi bana.
J Blakeson tarafından yazılıp yönetilen film Marla Grayson (Rosamund Pike) isimli kelimenin tam anlamıyla dolandırıcı bir kadına odaklanıyor.
Mahkeme tarafından kendini idame ettiremeyen yaşlı bireylere yasal vasi olarak atanan Marla, yaşlılara hizmet etmek adı altında vasisi olduğu kişilerin mal varlığının üstüne konuyor. Marla evi, arabası kısacası yüklü mal sahibi olan yaşlı bireyleri harika konuşma yeteneğiyle kendi tarafına çekip mallarına el koymaktadır. Yaşlı kişiyi de zorla da olsa huzur evine götürmektedir. Marla’nın yasalara göre önemli ve yaşlılara hizmet etmesi gereken bir görevi vardır ancak görevi kötüye kullanır. Doktoruyla, kurum müdürüyle, avukatıyla yani bürokratlarıyla hiç yabancısı olmadığımız bir düzen içinde çarkını döndürürken kurbanların ve yakınlarının çektiği acılara zerre merhamet etmeyen adeta duygularını aldırmış sert bir kadındır.
Filmde Marla’nın geçmişi ile alakalı hiçbir bilgi yok. Marla’yı şu an olduğu haliyle tanıyoruz, hiçbir duygu sömürüsü, açıklı ve zorluklarla dolu geçmiş yok. Açılışta söylediği “eskiden ben de iyi bir insandım”, “yokluk çektim, hiç bana göre değil” cümleleri dışında neden bu işi yaptığı hakkında da bir bilgimiz yok. Sadece şu an var. Marla sadece zengin olmak istiyor ve bunu adil oynayarak da yapamayacağını düşünüyor, kuzu değil dişi aslan olmak istiyor. Filmin açılışında Marla’nın söylediği cümleler kendini ve filmin asıl gidişatını çok iyi tarif ediyor.
“Adil oynamak, zengin insanlar tarafından geri kalanımızı fakir tutmak için uydurulmuş bir şakadır,”
Filmin heyecanlı kısımları Marla’nın yeni bir “kuzu” bulmasıyla kendisini göstermeye başlıyor. Yalnız yaşayan ve tek başına yemek için çok fazla serveti olan Jennifer’ı listelerine alıp harekete geçerler. Fakat kimsesi olmadığı düşünülen yaşlı kadın diğerleri kadar kolay yola gelmez. Çünkü arkasında güçlü Rus mafyası vardır. Roman Lunyov (Peter Dinklage) Jennifer’i kurtarmak için tüm gücüyle mücadele etmeye başlıyor. Lakin pek de gücü yok galiba.
Roman Lunyov biraz mafyaların yüz karası gibi geldi bana, ‘bu zamana kadar nasıl mafya olmaya devam etmiş bunlar’ dedim filmi izlerken. Marla ve Fran filmin güçlü kadınları. Gücünü kötülük için kullanan kadınları demek açıkçası bana daha doğru geliyor. İki güçlü (?) kadının çarklarının mafya ile karşılaşana kadar sorunsuz ilerlemesi ve diyaloglarında ki baskın kadın duruşları zeki kadın imajı çiziyor. Lakin Lunyov’a karşı aldıkları ilerleme kesinlikle Lunyov’un beceriksizliğinden kaynaklanıyor. Lunyov’un mafya lideri oluşu Kurtlar Vadisi’nde Polat’ın kurşunlarının hiç bitmemesi kadar mantıklı ve gerçek. İzlerken mafya kelimesi ile pek yan yana getirmek istemeyeceksiniz.
Genel olarak kötüler arasındaki mücadele ve Amerika hukuk sistemindeki açıklıktan yararlanan kötü ama bir o kadar da güçlü kadınların işlendiği, haram para yemenin pek de iyi sonuçlar doğurmadığı bir film olmuş. Arada #metoo temalı diyaloglar serpiştirilmiş, komedi olduğu halde gülmeyen bir film olmuş. Yüksek beklentileriniz olmadığı ve yürütme hızı normalden hızlı olduğu sürece kötü bir film değil I Care a Lot. Lakin üstünde çok ince detaylara odaklanarak çalışılmış bir film de değil.
Balzac’ın söylediği “Çağımızın tek tanrısı Para” sözü bütün çağlar için geçerli. Para bulunduğu andan itibaren insanların birinci meselesi ve baş belası olmuştur. Paranın hırsı ve sevgisinin ele geçirdiği insan karakterlerini gözlemlediğimiz zaman hırs, açgözlülük, doymazlık, acımasızlık örneklerini görürüz ve o kadar fazla ki çevremize bakmamız yeterli.
***Çok Önemli Not*** Kitlesel tepkiler, eleştiriler, övgü ya da sövgüler her zaman doğruyu yansıtmaz. Birçok insan hep bir ağızdan bir dizi, film ya da kitabı övdü ya da gömdü diye o işin gerçek karşılığının bu olduğu anlamına gelmez. İzlediğinizde ya da okuduğunuzda sizin de böyle hissedeceğiniz anlamına da gelmiyor. Kendi perspektifinize güvenin, bazen pek çok insanın alamadığı tadı, göremediği inceliği çok eleştirilen bir işten alabileceğimiz ihtimalini her zaman göz önünde tutmak gerekir. 🙂
