Günlük hayatta hepimiz pek çok alıntı yapıyoruz. Gerek deyimlerden, gerek atasözlerinden, gerekse maruz kaldığımız popüler kültür ögelerinden. Sosyal medyada gezerken, popüler bir edebiyat dergisi okurken ya da lise müfredatına ait bir dil anlatım kitabından ders çalışırken herhangi bir alıntı dikkatimizi çekebilir. Hatta bazen o alıntıya o kadar çok maruz kalırız ki zihnimizin tozlu raflarına yerleşir. Sonra bir an gelir, bilinçaltımız saklı çekmecelerden o tozlu alıntıyı çıkarır karşımıza koyuverir. Ve bom! Karşımızda bizden daha dikkatli biri varsa işte ancak o zaman kapana yakalandığımızı fark ederiz.
Özellikle de dijitalleşen yeni medyada oldukça fazla dezenformasyon kapanı bulunuyor. O kadar ki, lise kitaplarında dahi hatalı alıntılar yer alabiliyor. Edebiyattan sinemaya kadar pek çok alanda uydurma alıntılara rastlıyoruz. Uydurma olduğunu bilmeden etkilenip bizler de paylaşıyoruz ve bir virüs gibi yayılıyor dezenformasyon. Tabi tüm eserler hakkında ansiklopedik bilgiye sahip olmak imkansız. İnsan beşer, şaşar. Ama etkilendiğimiz, ilham aldığımız o kişileri biraz araştırsak, onların yazın dilleri hakkında biraz bilgi sahibi olsak, aslında ne kadar uydurma olduğunu anında anlarız. Maalesef yine de araştırmayız. Satırlar arasına süslü cümlelerle gizlenmiş kapanlara büyük bir iştahla kapılır, av oluruz. Birkaç fazla paylaşım alma uğruna, biraz daha fazla ilgi görme uğruna, birileri tarafından uydurulan dezenformasyonları yaydıkça yayarız, inanır hiç sorgulamayız. İşte sinemadan edebiyata birkaç örnek karşınızda…
Tabutta Rövaşata’da hava hiç bu kadar soğuk olmadı
Sosyal medyada pek yaygın bir replik var: “Soğuk olan hava değil Mahsun. İnsanlar soğuk. Hayat çok soğuk. Keşke bu kadar soğuk olmasaydı da dünya, sen de bu kadar üşümeseydin.”
Bu replik Tabutta Rövaşata imzasıyla Mahsun ve Reis karakterinin olduğu bir sahneyle paylaşılır durur. Ama aynı repliğin geçtiği sahneyi izlemek isterseniz eğer öyle bir videoya rastlayamazsınız. Çünkü öyle bir sahne yok. İzledim, aradım, taradım bulamadım. Yayınlanmayan gizli bir sahneyse ve yalnızca ermiş bilginler o sahneye ulaşıp bu repliği yayıyorsa orasını bilemeyeceğim. Çünkü ben ermiş de değilim, bilgin de değilim. Sadece merak edip araştırdım. Tavsiye ederim.
Sen de mi Brütüs? : MEB’in Can Yücel ayıbı
Milli Eğitim Bakanlığı müfredatına ait bir ders kitabı da dezenformasyon kapanına yakalanır mı demeyin, yakalanıyor. Sözcü’nün haberine göre Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 2013- 2014 eğitim öğretim yılında 10. sınıflara dağıtılan “Dil ve Anlatım” kitabında “Her şey Sende Gizli” adlı şiir Can Yücel imzasıyla yer aldı. Öte yandan Can Yücel’in kızı Su Yücel daha önce Milliyet gazetesine verdiği mülakatta o şiirin Can Yücel’e ait olmadığını açıklamıştı.
MEB’in dahi takıldığı popüler kültürün dezenformasyon kapanlarından kaçmak pek de mümkün gözükmüyor. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları bölümü öğretim üyelerinden Prof.Dr. Semih Çelenk, araştırmaları sonucunda medyada Can Yücel’e ait olduğu iddia edilen ama aslında ona ait olmayan 50 şiiri tespit etmeyi başarmış. Ama ne yazık ki bu 50 şiir hala sosyal medyanın derinliklerinde birileri tarafından Can Yücel imzasıyla paylaşılmaya devam ediyor.
Çay edebiyatı âşık edebiyatını solladı
Bir zamanlar sosyal medyayı kasıp kavuran çay edebiyatının efsane cümlesi “Benim sana verebileceğim çok şey yok aslında. Çay var içersen, ben var seversen, yol var gidersen” ve altında Âşık Veysel imzası…
Aslında bu cümleyle böyle değerli bir halk ozanının ismini yan yana görünce bile insan şaşırıyor. Olsun o kadar kişi paylaşıyor, bir bildikleri vardır diyoruz ya… Onlar da yanlış biliyor işte.
DHA’nın haberine göre, Aşık Veysel’in Ankara’da yaşayan eğitimci ve yazar torunu Gündüz Şatıroğlu, verdiği bir röportajda sosyal medya platformlarında sık sık paylaşılan ve dedesine ait olduğu iddia edilen o cümlelerin dedesine ait olmadığını söyledi. Ayrıca anlatıldığı gibi dedesinin kendisini terk eden eşinin çorabının içine para koyduğu hikayesinin de gerçeği yansıtmadığını açıkladı.
Âşık edebiyatında ozanlar şiirlerinde hece ölçüsünü kullanırken Âşık Veysel gibi usta bir halk ozanının bu ölçüyle alakası olmayan dizeler dile getirmesi zaten kulağa son derece mantıksız geliyor. Bu durumda da görüyoruz ki popüler kültürün etkisiyle çay edebiyatı, âşık edebiyatına aşık atıyor.
Dezenformasyon tuzağına düşen dergiler
Son yıllarda pek çok edebiyat dergisi türedi. Az sayfalı, çok resimli, buram buram popüler kültür emareleriyle dolu, tek kaygısı satış olan, edebiyattan sanattan uzak dergiler… Neden mi edebiyattan uzak? Çünkü yukarıda bahsettiğimiz bütün uydurma alıntıları sayfa sayfa bastılar. Doğruluğunu tartmadan, sırf çok satıyor, ilgi görüyor diye peşinde koştukları o süslü cümleleri pusula ettiler kendilerine. Kaynakları sosyal medya olanların, sosyal medyada alay konusu olduklarında yayınladıkları işte o muhteşem açıklama: “Bilgi kirliliği tuzağına düştük”.
Ot dergisi Tabutta Rövaşata’da olmayan repliği filme atfederek paylaştı;
Kafkaokur dergisi Âşık Veysel ile yakından uzaktan alakası olmayan çay edebiyatını usta halk ozanına atfetti;
Bavul dergisi Turgut Uyar’a ait olmayan sözleri kapağına taşıdı;
… ve fark edilmeyen, gözden kaçan, unutulan daha kim bilir nice enformasyon medyada yayılmaya devam ediyor. Kimin ne zaman, nerede, neden söylediğini kimsenin bilmediği cümleler ünlü ozanlara, yazarlara, senaristlere atfediliyor. Hatta o kadar ki, milletlere atfedilen uydurma atasözleri dahi mevcut. “Bir Japon atasözü der ki” gibi girizgahları bulunan, aslında hiç var olmamış süslü cümleleri kadim kültürlere atfederek daha fazla paylaşım elde etmeye çalışan sosyal medya guruları bulunuyor. Bir de kelime kökenlerine çeşitli destansı hikayeler yazanlar var. En çok ilgiyi de onlar görüyor. Çünkü ortamlarda anlatacak ilginç bir hikayenin olması her zaman havalı bulunmuştur değil mi?
Konuyu iletişim tarihi bağlamında ele aldığımızda, dijitalleşen dünyada kendi dinamiklerine sahip yepyeni bir kültürün içinde bulunduğumuz ortada. Sözlü kültür gibi kulaktan kulağa duyma değil, hem yazılı hem görsel hem işitsel yollarla paylaşılarak yayılan, yayılanın da kolay kolay yok edilemediği bir dezenformasyon kültürü bu. Dezenformasyonla mücadelinin tam da gündemde olduğu bugünlerde, kendi kendini yenileyen, kendi dinamiklerini kendi var eden, yeni ve global bir kültürde her türlü beşeri mücadelenin başarısızlıkla sonuçlanacağı kaçınılmaz bir gerçek. Medya okuryazarlığı ise dezenformasyona karşı kuşanılabilecek tek kalkan.