Yeraltı Edebiyatı Gölgesinde Bir Medya Taşlaması: Gösteri Peygamberi

Dili zincirlerinden kurtarmak ve özgürlüğüne kavuşturmak düsturu ile ortaya çıkan bir akımdır Yeraltı Edebiyatı. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmıştır. Kökleri, Sadizm’in fikir babası Marquise de Sade’a, 18. yüzyılın Gotik Edebiyatına, Bukowski’ ye kadar uzanır. Doksanlarda Grunge etkisiyle çok başka bir hâle bürünmüş, bir nevi Grunge’ın edebiyat alanındaki uzantısı olmuştur. Sert, aykırı, eleştirel, çoğunlukla gerçekle hayalin ince çizgisinde var olmaya çalışan Yeraltı Edebiyatı, alkolizmin, cinselliğin, sıra dışılığın, argonun dışa vurumu olarak da tanımlanabilir.

Trainspotting, Filth gibi eserleri ile ırkçılık, bağımlılık gibi sert konulara değinen Irvine Welsh; On the Road ile Amerikan kültürünü hiç anlatılmadığı gibi anlatan, iyi bir gözlemci olan Jack Kerouac; Betty Blue’nun yazarı Philippe Djian; nefret etmeyi ve ölümüne sorgulamayı en somut hali ile Tutunamayanlar’da anlatan Oğuz Atay Yeraltı Edebiyatı nın önemli isimlerindendir. Türün büyük yazarlarından Chuck Palahniuk’un 1999 yılında kaleme aldığı Gösteri Peygamberi ya da orijinal adı ile Survivor, Palahniuk’un medya sektörüne, televizyona, o dönem yıldızı yeni parlayan ve 21. yüzyılda televizyon sektörünü ablukaya alacak olan Reality Tv yıldızlarına nefretini kustuğu romanıdır.

Popüler kültür karşıtı olmasına karşın, ilk romanı Fight Club’tan beri bir türlü popüler kültürün pençelerinden kurtulamayan Palahniuk’un yazarlık kariyeri de bu ironi ile boğuşmakla geçti aslında. Yazdığı romanların ekrana ya taşındı ya da taşınmaya çalışıldı. Popüler kültür, alışveriş kültürü ve toplumsal değer yargılarına karşıt bakış açısıyla yazdığı romandır Fight Club. David Fincher tarafından sinemaya uyarlandığından beri, ironik bir şekilde popüler kültürün başlıca öğelerinden biri oldu. Kendisi de kariyerinin belli bir kısmından sonra bu sevgi gösterisinden hoşlanmaya başladığını ortaya koyarak; eski sert tavrından uzaklaşmaya, maddi yönü daha ağır basan işler yapmaya başladı. Bu ironiyi bir tarafa bırakıp Fight Club’a günümüzden baktığımızda ise anarşiyi, devlet baskısını, mülkiyet takıntısını ve kapitalizmi belki de kimsenin eleştiremeyeceği kadar iyi eleştiren Chuck Palahniuk‘un dehasından çıkan bu romana ve bu romanı kimsenin kendisinden daha iyi uyarlayamayacağı David Fincher’ın 1999’da hayatımıza kattığı 22 yıllık başyapıtı Fight Club filmine sahip olduğumuzu görüyoruz.

Palahniuk, Tıkanma, Görünmez Canavarlar, Çarpışma Partisi, Ölüm Pornosu gibi eserleriyle önemli bir yer edinmiştir. Ayrıca, eşsiz bir kurgu tarzına sahiptir. Karamsar, gerçekçi, eleştirici ve rahatsız edici derecede dürüst diliyle bizi sarsarak kendimize getirir. Kitaplarındaki karakterler ile hayatımıza etki edecek ve onu yeniden yönlendirecek ustalıkta bir dile sahiptir. Söylenemeyen cümleleri adeta haykırarak bizi derinden yakalar. Para, şöhret, saygınlık, güzellik gibi tüm önemli şeylerin anlamsız yalanlar olduğunu söyler ve onları eleştirir. Palahniuk’un, Yeraltı Edebiyatı nın en önemli eserlerinden biri olan, 1999’da kaleme aldığı üçüncü romanı olan Survivor ya da çevirmen Funda Uncu’nun muhteşem dokunuşuyla yeniden adlandırdığı Gösteri Peygamberi de medya sektörü hakkında söylenmeyenleri söyler, gerçeği yüzümüze vurur.

Kitap, Palahniuk’un alamet-i farikası olarak olayların sonundan ufak bir bölüm ile başlar. Eşsiz kurgu tekniği ile öyküyü devam ettirirken aralara sondan kısımlar serpiştirerek merakımızı körükler. Kitabı şu önemli dersi alarak bitirmemizi sağlar. Tüketim biz onu hayatımızdan uzaklaştırmazsak bizi tüketecek olan sosyal bir hastalıktır. Palahniuk’un “İntihar etmek ile şehit olmak arasındaki tek fark gazetede manşet olmaktır.” sözünden hareket ederek yazdığı roman, bize Tender Branson isimli bir adamın öyküsünü anlatır. Tender Branson, maddi durumları iyi olan insanlara hayatlarını nasıl yaşayacaklarını öğreterek geçimini sağlamaktadır.

Branson, akşam yemeğinde ıstakozun nasıl yeneceğini, çatal bıçağın nasıl tutulacağını, peçetelerin nasıl durması gerektiğini öğretmektedir. Bunun yanı sıra geceleri de intihar etmek isteyen insanlar ile konuşmaktadır. Bir gazeteye basılan yardım hattı ilanında numaranın yanlış yazılması sonucu insanlar kendisini aramaya başlamıştır. Bir gece yine yardım almak amacıyla kendisini arayan Trevor isimli birisiyle konuşmaktadır. Trevor ona kâbuslarından ve intihar arzusundan bahseder. Branson da ona intihar etmesi için öneride bulunur. Ertesi gün gazetede Trevor’un ölüm haberini okuyan Branson, onun mezarına gitmeye karar verir. Orada Trevor’un kız kardeşi Fertility ile tanışır.

Branson’un bir sırrı vardır. Ailesinin de bir parçası olduğu dini bir grup olan Creedish Mezhebi’nin bir üyesidir. Bu mezhebin insan hayatına tam anlamıyla yön verip, insanların kendi başlarına karar vermesini engelleyen bir yapısı olduğunu görürüz. Kendilerini dış dünyaya hiç açmayan bu grup topluluğun belli üyelerini çalışıp para kazanmaları ve gözlem yapmaları amacıyla dışarıdaki dünyaya, şehirlere göndermektedir. Branson da çalışıp para kazanmak amacıyla dış dünyaya gönderilmiştir. Bu sır ile hayatına devam eden Branson, bir gece intihar hattına ulaşmak amacıyla arayanlar ile konuşurken, konuştuğu kişinin Fertility olduğunu anlar. Fertility, psikolojik açıdan çökmüş durumdadır. Telefonda Branson’a her şeyi görebildiğini, çok güçlü kâhin sezgilerine sahip olduğundan bahseder. Telefonda Fertility’nin anlattıklarından ürperen Branson, Fertility’nin arayacağı korkusuyla artık telefona cevap veremez hale gelmiştir.

Branson, mezhebin kuralları gereği orada yaşasa da dış dünya ile herhangi bir bağ kurması yasaktır. Ayrıca bu mezhebin önemli bir kuralı daha vardır. Zamanı geldiğinde bütün üyeler intihar ederek, dini vazifelerini tamamlamış olacaklardır. Dış dünyada yaşayan üyelerin de bu intihar haberini alır almaz bulundukları konumda kendilerini öldürmeleri gerekmektedir. Bu intiharları haber alan devlet, kalan üyelerin de kendilerini öldürmelerini engellemek amacıyla bir ağ kurar. Ancak bu ağ hiçbir işe yaramaz. Branson hariç bütün üyeler kendilerini öldürerek görevlerini tamamlamayı başarırlar. Branson, bu mezhepten geriye kalan tek kişi konumundadır artık. Medya sektörü ve ajanslar bu durumdan yararlanmaya karar verirler. Branson’u gelip çalıştığı evden alarak ona bir teklifte bulunurlar. Branson sunulan bütün teklifleri kabul eder.

Birkaç ay içerisinde Branson teklifi sunanların istediği şeye dönüşmüştür. O artık toplumun çılgınlar gibi takip ettiği, her şeyini satın aldığı dini bir liderdir. Ulusal bir ikon konumundadır. Ajans çalışanları tarafından yazılan Branson yazmış gibi piyasaya sunulan dua kitapları, onun hakkında yazılan anlamsız biyografi kitapları, oyuncak figürler yok satmaktadır. Mükemmel bir vücuda sahip olmak amacıyla devamlı steroid kullanır. Ne yiyeceği, ne yapacağı, ne söyleyeceği, her saniyesine kadar programlanmaktadır. Branson artık bir insan olmaktan çıkmıştır; ticari bir üründür artık. Branson’un da kendisini bu ikona dönüştürenlerden sakladığı bir sırrı vardır. Kendisi sağ kalan son üye değildir. Kardeşi Adam da hayattadır ve Branson’un peşindedir.

Branson’un bir popüler kültür/tüketim bağımlısına; bir ürüne dönüşümüne, peşini bırakmayan geçmişine ve aklında Fertility ile boğuşmasına tanıklık ederiz. En sonunda düşmek üzere olan bir uçakta, Branson’u yaşam öyküsünü uçağın kara kutusuna anlatırken görürüz. Kendi için seçtiği bir kurtuluşa doğru gidişini izleriz.

Palahniuk, Gösteri Peygamberi’nde tüketim toplumunu tüm çıplaklığı ile gözler önüne seriyor. Kapalı Mezhepleri eleştiriyor. Doksanlarda Amerika’ya büyük damga vurmuş dışa kapalı mezheplerin toplu intiharlarını romanında işleyerek, fanatikliğin getirdiği zararları, devletin yol açtığı hasarları ortaya seriyor. Aynı gerçek hayattaki Jim Jones Tarikatı’nın 1000’e yakın kişinin ölümü ile sonuçlanan toplu intiharında da olduğu gibi, romanda da devlet ancak ölümlerden, her şey yaşanıp bittikten çok sonra, yaşananları telafi etmek amacıyla bir şeyler yapmaya başlıyor. Yaparken de kendi ihmalkârlığını da görmezden gelmeye devam ediyor. Palahniuk bunun yanı sıra din/mezhep-medya/popüler kültür ikilemini çok iyi işliyor. İki seçimde de sonuçlar aynı noktaya çıkıyor. Tender Branson her iki uçta da ne yapması gerektiği söylenen kişi konumunda. Kendisi hiç bir zaman karar veren noktaya gelemiyor.

Gösteri Peygamberi yalnızlık, tüketim, din–tarikat, medya, şöhret ve pop kültürüne sivri dille yapılmış aşağılama. Günümüzdeki popüler kültürle alakalı şu soruları sormamızı ve onlara cevaplar aramamızı sağlıyor. Kendi yaşamak istediğim yaşamı mı yaşıyorum yoksa bana da ne yapmam gerektiğini başkaları mı söylüyor? Yönlendirilmiş bir yaşam mı sürdürüyorum? Beni popüler kültür, şöhret, medya nereye kadar etkiliyor? Medya bana istediğimi mi veriyor, yoksa ben medyanın verdiklerini almaktan başka bir şey yapmıyor muyum?

Günümüzde bir çok ünlü ismin aynı Branson gibi medya aracılığı ile bir nevi pazarlandığını görüyoruz. Onlar gibi vücutlara sahip olmamız, kullandığı ürünleri kullanmamız isteniyor. Onların giydiği, yediği her şey anında moda oluyor. Medya satmak istediği ürünü bu yollarla pazarlayarak bizi her yönden sömürmüş oluyor aslında. Palahniuk’un 1999 yılında, o yıllarda yeni yeni ortaya çıkan medyanın popüler yüzlerinden, Paris Hilton gibi Reality yıldızlarından esinlenerek tüm bunları yazması ve kitapta anlatılanların 20 yıl sonra bugün dahi geçerli olması hem üzücü hem de Palahniuk’un ileri görüşlülüğünü göstermesi açısından takdire şayan.

Son olarak, Palahniuk, Yeraltı Edebiyatı nın en önemli eserlerinden biri olan Gösteri Peygamberi’nde bize ne anlatmak istediğini şu cümleler ile özetliyor:

“Kitaplarda anlatılanlar sizin sandığınız gibi değildir. Gösteri Peygamberi aslında bizim eğitim sistemimiz hakkındadır. Ben çocuklarımızın büyük bir şirketler mekanizmasının içinde en uygun bir çark olarak yer almak üzere yetiştirildiklerini düşünüyorum. Kendi şirketlerini kurmak ve kendi hayatlarına yön vermek için gerekli donanımla teçhiz edilmiyorlar. Yalnızca bütünün uygun bir parçası olarak, iyi bir memur olmak üzere yetiştiriliyorlar.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir