Netflix’in 17 şubatta yayınladığı gerilim konulu mini dizisi Gözlerinin Ardında, yayınlandığı günden beri birçok ülkenin top 10 listesindeki yerini koruyor.
Dizi, tanınan yazar Sarah Pinborough imzalı Behind Her Eyes adlı romandan uyarlama. 50 dakikalık 6 bölümden oluşan dizi; Bir psikiyatri kliniğinde sekreter olarak çalışan, eşinden boşanmış ve 1 çocuğu olan bir kadın ve şehre yeni taşınan bir doktor ve onun eşinin arasındaki ilişkiyi merkeze alarak ilerliyor.
Eğlenceli Bir Akşam
Eşinden boşanmış ve bir çocuk annesi olan Louise, bir psikiyatri kliniğinde çalışmaktadır. Sorunlu ve mutsuz biten bir evliliğin ardından kendini işine ve çocuğuna adayan Louise kendi halinde yaşayan bekar bir anneyken şehre yeni gelmiş olan Doktor David ve eşi Adele ile tanışıp hiç bilmediği bir yolda yürümeye başlayacaktır.
Louise arkadaşıyla barda eğlenceli bir akşam geçirme planı yapar lakin arkadaşının işi çıktığı için gelemez. Bardan ayrılırken David ile çarpışır ve ikili tanışır, akşamın ilerleyen vakitlerine kadar eğlenceli sohbetleri ikilinin yakınlaşmaya başlamasına sebep olur.
Ertesi gün Louise klinikten ayrılan doktorun yerine David’in geldiğini öğrenir. David’in sekreterliğini yapmaya başlayan Louise, kendine hakim olamaya çalışır lakin başaramaz ve David ile yakınlaşmaya başlar. Bu sırada klişe bir tesadüf ile (yine çarpışarak) eşi Adele ile de tanışmak ve arkadaş olmak zorunda kalan Louise için işler hiç de istediği gibi gitmez ve kendini David ile Adele’den oluşan karanlık ve gizemli bir aşk üçgeninin ortasında bulur. David’e olan ilgisi ve Adele ile olan arkadaşlığı arasında git geller yaşayan Louise çıkmaz sokakta yolunu bulmaya çalışır. David ile yakınlaştıkça Adele ile de yakınlaşan Louise, ikilinin karanlık geçmişlerini yavaş yavaş öğrenir. Birden alakası olmayan olaylar içinde bulur kendini. Şehre yeni gelen gizemli çiftin gizemini çözmeye çalışırken gizemin bir parçası olur.
Gözlerinin Ardında hakkındaki düşüncelerime gelecek olursam, diziyi beğendiğimi söyleyebilirim. Gizemli, sürükleyici ve sonunda ters köşe yaparak izleyiciyi şaşırtan dizileri hep sevmişimdir. Bu dizi de öyle bir diziydi. İlk bölümler sıradan, klasik ve düşük tempoda geçiyor ama pes etmeden izlemeye devam edin. Son bölümlere doğru heyecan ve gerilim tavan yapıyor. Son iki bölüm, özellikle de son bölüm beni çok şaşırttı. Açıkçası son iki bölümdeki gibi bir durum beklemiyordum. Son bölüm ile kafalarda hiçbir soru işareti bırakmamış olması da bir diğer güzel yanıydı. Son sahnesi ikinci sezon izlenimi veriyor lakin mini dizi olması sebebiyle pek gelebilir gibi durmuyor. Kötü yanları ise, ilk bölümlerdeki klişeler, düşük tempo ve bazı sahnelerin gereksiz uzun olması. Bölümler ilerledikçe karakterler üzerinden gelişmeler yaşanıyor. Kişilerin bilinmeyen ve gizemli yönleri açığa çıkıyor. Öğrendiğimiz her bilgi, başka bir karaktere hak vermenize sebep oluyor. Kimin tarafını tutacağınız konusunda kararsız kalabilirsiniz. Diğer bazı karakterlerin katılımıyla psikolojik olarak dipleri oynayan isimler, kendilerini karanlık geçmişlerinin ve geleceklerinin ortasında buluyor. David ve Louise çok sırıtmadı lakin Adele ve Rob dizide en beğendiğim karakterlerdi. Hatta bu ikilinin oyunculuğunun diğerlerinden bir iki adım önde olduğunu düşünüyorum.
***Çok Önemli Not*** Kitlesel tepkiler, eleştiriler, övgü ya da sövgüler her zaman doğruyu yansıtmaz. Birçok insan hep bir ağızdan bir dizi, film ya da kitabı övdü ya da gömdü diye o işin gerçek karşılığının bu olduğu anlamına gelmez. İzlediğinizde ya da okuduğunuzda sizin de böyle hissedeceğiniz anlamına da gelmiyor. Kendi perspektifinize güvenin, bazen pek çok insanın alamadığı tadı, göremediği inceliği çok eleştirilen bir işten alabileceğimiz ihtimalini her zaman göz önünde tutmak gerekir. 🙂